186

 

                İddialı laflar etmeyi bırakmam gerektiğini söylüyor insanlar bana, ama asla nedenini makul sebep ve gerekçelerle açıklayamıyorlar. Böyle olunca diyorum ki “kardeşim önce aklındakileri organize etmeyi öğren daha sonra gelir ahkam kesersin.” Bunu dediğimi duyan karşımdaki de ya yumruk ısırıyor ya taksi diye bağırıyor ya da bir shot alkol takviyesi istiyor. Bu durum da aklıma sık sık rap yaptığımı getiriyor, ben mi rap yapıyorum yoksa çevremdekilerin mi kafası az çalışıyor, yükselen ben miyim yoksa alçalan duvarlar mı?

Fenrir defeat Odin' Poster Print by Mefisto Vargas | Displate                Aklındakileri organize edememiş insanlarla bir problemim yok aslında; problemim, aklında organize edecek hiçbir şeyi olmamasına rağmen New York trafiğini yönetiyormuş da bizlere bir şeyler anlatıyormuş gibi gezinen muhtarlarda. Bu muhtarın bildiği tek şey atalarının bildiklerinin belki yarısı belki çeyreği kadar gelenek bilgisi; devrelerinin bildiğinin en iyi ihtimalle çeyreği kadarı. Böyle olmasıyla birinin problemi olmayabilir, benim de bununla bir problemim yok. Ancak böyle olmayı seçmiş biri kalkıp da bize cebinde atom bombası taşıyormuş da onu kullanmak yerine bizimle iletişime geçiyormuş gibi bir muamele yaptığında eminim hepimiz sinirlenirdik. Ancak ben sinirlenmekten bahsedemiyorum bu noktada, bunların ortaya çıkardıkları şey öfke veya nefret değil. Öfke desen yapacak hiçbir şey olmasa biraz rap yapmanın ardından gidip ötede oynamaya başlayan bir konu. Nefret dediğin bir tane ölüme yakın deneyimle galaksi tozuna dönüşen bir şey. Ancak benim bahsettiğim şey bir bel fıtığı gibi. Sancılar yaşatmakla kalmayıp kurtulmak için her şeyi yapmama sebep olan, yaptığım bütün şeylerin ardından da yakamdan düşmeyi bırakın yüzüstü devrilmiş olan benim sırtıma oturup sigarasını yakan ve çayının deminin kendisine layık olmamasından, daha demli istediğinden bahseden bir parazit.

                Bu parazit aklıma hep okuduğum bir kitabı getiriyor. Kitaptaki ana karakterimiz olan seri katil, kurbanlarını havasızlıktan boğarak öldürüyordu; bunu yapmadan önce kurbanının vücudunda yüzlerce yara açıp o yaraları özel bir balla kapatıyordu, ısınınca etkisini yitiren bir bal. Daha sonra kurbanı karşısında boğulurken adam dalgıç olduğu için karşısına oturup onu izliyor, kurban öldükten sonraysa bir çakmakla bütün ballı yaraları yeniden açıyor ve simsiyah kanın akışını izliyordu.

                Mizahın en iyi başa çıkma yöntemi olduğunu hepimiz biliriz, aynı zamanda hepimiz mizahın dahi etkisiz kaldığı anları da biliriz. İşte bu anlarda bana sorarsanız insanın içindeki en büyük karanlık kendini göstermeye başlıyor. Bunu ilk görenler şeytan dediler ve dışsallaştırdılar, sonra bu şeytanı mühürlemek için tabular koydular. Bu tabular herkesin şeytanlarını tıpkı İskandinav tanrılarının Fenrir’i bağladıkları gibi çözülmesi imkansız görünen bir şekilde bağladı ve ortaya çıkmasını engelledi. Atladıkları ayrıntı ise herkesin Fenrir’inin kendine has olmasıydı, tıpkı herkesin kendiliğinin kendine has olması gibi, ve bilmedikleri şey ise Ragnarök’ün geleceği ve Fenrir’in bir gün serbest kalacağı. Çoğu bunu yaşlılıkları gelene kadar yaşanmaması için çabalar, yaşlılıklarındaysa artık aksiyon almaya uygun olmadıkları için bu kurt hepsini beyninden ele geçirir, herhangi bir mücadele şansı dahi tanımaz. Fenrir’in öldürdüğü Odin de tanrıların en yaşlısıydı, açık bir şekilde şeytanını bulmaktan kaçmış ve onu kilitli tutan insanların yaşlılıklarında akıllarını yitirmesi bu. Bir de akıl hastası gibi görünen gençler var tabi; tahminim, bu kurdu gören veya hisseden gençlerin tüylerinin ürpermekten daha fazlasını deneyimlemeleri. Medusa’yı görmüş de taşlaşmışlar gibi kurdun etkisi altında kalıp çıkamadıklarında ortaya “Big Pharma” çıkıyor, güzel kafa ilaçları ve disiplinin en yozlaşmış formu çıkıyor.

                Belki de bu kurda istediğini sıkı bir pazarlıkla verselerdi, yani basit bir ekonomist gibi davransalardı ya da fena iş çıkarmayan bir baba gibi, bunca acıya meydan kalmazdı, gereksiz olurdu.  

               

Yorumlar