Hood 101

The Disintegration of Persistence of Memory, Salvador Dali, 1954; Retrieved from wikiart.org

 

            Oturduğu yerde daha fazla vakit kaybetmemesini ona söyleyen bir dürtüyle yerinden fırladı, İsil’in arkasından koşarak ona yetişti; arkasına şaşkın şaşkın dönen İsil, kimseyi beklemiyordu. “Artık iş arkadaşı olduğumuza göre biraz vakit geçirip birbirimizi tanımaya başlayabiliriz? Ne dersin boş musun bu akşam?”

            Üst üste iki soruyla karşılaşan İsil’in kadın güdüleri ona geri çekilmesini söylediyse de daha bir ihaleci bile değilken kadın güdülerini dinlemenin faydasız olduğunu zor yoldan öğrenmişti; en azından iş yaptığı dünyada, iş yaptığı insanlarla olduğu sırada faydasızdı. Hiç karşı çıkmadan teklifini kabul etti, akabinde de kendisini götüreceği bir yer olup olmadığını sordu; eğer Beyz’in kafasında hiçbir yer yoksa İsil, her zamanki planını uygulamaya koyacağını düşündü: evdeki stokları bittiği için yol üstündeki torbacısından eser miktarda kokain alarak evine gidip ve o eşsiz kristal kürenin içinde kafalarının iyi oluşuyla eğlenmek.

            Tabii bu plan her seferinde o kadar iyi çalışmış değildi, kimi zaman İsil’in konukları görgüsüz, saygısız, anlayışsız ve kötü niyetli olabiliyorlardı; bu nokta onun adına gecenin en eğlenceli saatleri anlamına geliyordu. Bir ihaleci olduğundan içindeki katil dürtüsünü pek tatmin edememekten şikayetçiydi, bu kötü niyetlilerden birine ilk kez denk geldiğinde. İlk konuğuyla ilgilendikten sonra kendini yeniden keşfetmiş olmanın keyfini yaşıyor, daha önce neden sosyalleşmediğini merak edip evinin devasa tavanında asılı duran uzuvlara bakıyordu; “Her biri beş para etmez dolandırıcı, yağmacı, şerefsiz kalleşler. Onları alıkoyduğum için devlet beni ödüllendirse yeri olurdu, ama devletin umurunda olsaydı, en başında bu tiplere denk gelemez, insanoğluna en azılı gücünü sağlayan dürtümü doyuramazdım."

            Duydukları tarafından etkilenen Beyz, Dünya’yı hatırladı. İsil’in tavanındakilerle aynı bakış açısını paylaşan başka bir insan, kuzeninin hayatına mal olmuştu. Her ne kadar kuzeniyle ölmeden öncesinde fazla ilgilenmemiş olsa da ölümüyle yakından ilgilenmişti; etrafındakilere bunun sorumlusunun bulunması gerektiğini bağırırken birkaç kişiyle tartışmaları büyümüş, “Hayır Beyz, bunun sorumlusu ben değilim!” diyenler dahi olmuştu. Ancak Beyz katılmıyordu bu argümana, ona sorarsanız bu kadın cinayetlerinin yegane sorumluları kendileriydi; suçu devlete atmak isteyenleri anlayabiliyordu, ancak haksız oldukları konusundaki fikrini değiştirmeye yetmiyordu bu.

            Tanık ve sebep oldukları cinayetleri düşünürlerken istikametlerine vardılar, “Burada bekle beni, seninle konuşmak isteyenler olursa aldırma; bir şeyler satmak istediklerinden konuşurlar seninle. Ayrıca verdiklerini ne tüttür ne de ye. Ben ihtiyacımız olanları toplayıp geleceğim hemen.”

            “Beni neden götürmüyorsun?” derken Beyz, küçük bir anlığına çocukluğuna dönmüş, annesinin markette kişisel bakım reyonuna giderken söylediklerinin İsil’in ağzından çıkanlarla aynı olduğunu fark ediyordu.

            “Gereksiz kalabalık olur, torbacılar kalabalığı sevmezler.” Diyerek hızlıca geçiştirilmesine karşın Beyz, “En azından bu söyledikleri annemin söylediklerine benzemiyor.” tesellisiyle ışıksız sokakta bulabildiği en aydınlık yere geçip beklemeye, gezegenin daha önce girmediği sokaklarını izlemeye koyuldu.

-          Selam kuzen.

-          Hoş geldin kuzen, her zamankinden mi?

-          Misafir tarifesi bu kez.

-          Misafir mi, uzun zaman olmuştu. Buyur.

-          Sağ olasın kuzen, görüşürüz.

Sohbetlerinin ömründen daha uzun süre adamı aramıştı, bulunca işini hızlıca halletmesiyle Beyz’in tehlike çanları altında sokak izleme etkinliği de son bulmuş oldu.

-          Hiç kokain kullandın mı?

-          Birkaç kez, küçük dozlarda almıştım.

-          Nasıldı?

-          Fazla etkili olmadıklarını söyleyebilirim.

-          Bunun etkisine hazır olduğunu ümit ediyorum, Kolombiya’dan sonra galaksideki en iyi kokain olduğunu söyleyenlere denk geldim.

-          Kolombiya mı? Galakside en iyi kokaini orası mı yapıyor?

-          Şaşırtıcı değil mi?

-          İnanmıyorum, yüz binlerce belki de milyonlarca türün yaşadığı, kafa bulmaya çalıştığı bu galakside gerçekten en iyisini Kolombiya mı yapıyor?

-          Tabii neden olmasın, hammadde desen ellerinin altında, işçilik desen yüzyıllar belki de binlerce yıldır üretim yapan sınıfın değiştiğini sanmıyorum; sınıfın değişmemesiyle üretimin gittikçe daha kaliteli olacağını kestirmek zor değil, değil mi?

-          Yine de bunca teknoloji karşısında, sahip olduğu en büyük teknolojisi elindeki tüfekleri olan Güney Amerikalıların bunu başaracağını hiç beklememiştim.

Bir apartman dairesine gireceklerini bekleyen Beyz, İsil’in elindeki kumandayı kullanmasının ardından yolun kenarında açılan merdivenlerle yeraltına gireceklerini gördüğünde biraz sarsılmıştı; fakat kot farkı, hayal kırıklığını engelleyecekti. Yolu takip etmeleriyle birlikte, küçük bir şato kadar büyük olan eve geldiler. Üzerinde durdukları zemin, dairesel kıvrımları olmayan tek taraftı; duvarlar ve tavan bir küre oluşturuyorlardı. Fakat zemin, onları keserek üzerinde durulabilecek bir düzlük oluşturuyordu.

“Sana evi gezdireyim.” Diyen İsil’i takip etmesiyle alt katta, dairenin tamamlandığını görüp düzlüğün muhtemelen sonradan eklenmiş olduğunu düşündü.

Dairenin iskeletini incelemekten etrafına bakmaya yeni fırsat bulabilmişken Beyz, alt katı incelediğinde kolunda siyah tüylü kelepçelerin asılı olduğu bir kapı gördü, ne olduğunu anladıysa da şansını zorlamamayı seçti; “Anlaşılan gece bizi her yere götürebilir.”

Şimdilik İsil, geceyi elinde tutuyor ve onu yukarı çağırıyordu; cam sehpanın başına oturma zamanları gelmişti. Elindeki torbayı masaya döktü, tek tek sayarak tozun tamamını altıya böldü; sonra ikisini çizgi haline getirerek Beyz’e önden buyurabileceğini söyleyip sehpanın çekmecesinden bir tane çubuk çıkardı ve ona uzattı. Beyz ise çubuğu reddederek cebine uzanıp cüzdanından bir banknot çıkardı, iki yüz Türk lirası yazıyordu üzerinde. İsil, bunu görünce ekonomiyle ilgisini göstermeden edemedi, “Duyduğum kadarıyla yirmi dolar bile yapmıyormuş o tuttuğun şey; dur, bende yüz dolar olacaktı bir yerlerde…”

Birkaç eşyayı oradan oraya fırlatıp çekmeceleri açıp kapatmasıyla geçen beş dakikanın ardından yüz dolarlık bir kağıt parayla geri dönmüştü. Kağıt parayı alan Beyz derin bir nefes aldı, önündeki çizgiye odaklanmıştı; yüzünü masaya yaklaştırmasıyla birkaç saniyelik bir ses duyuldu, “Ssssnnnfffff”

Aldığı şokun ardından nihayet gözünü açabildiğinde karşısında kendi şeridini almış bekleyen İsil’i gördü, koskocaman gözbebeklerini koltuğun karşısından görebilmesi şaşırtıcıydı. En son kaldıkları ekonomi referansından başlayarak son derece hızlı, son derece sesli ve bir o kadar da rekabetçi bir sohbet başlattılar. Konular birbiri ardına gelip gidiyor, biranın yanında tuzlu fıstıkmış gibi felsefi, ekonomik veya matematikle ilgili sorunları elden geçiriyorlardı.

İkişer şerit daha aynını yaptılar, fakat son şeridi aldıklarında bakış açıları değişmişti. İkisi de bu gecelik ellerindeki malın bittiğinin farkındalardı. Yapılabilecek birçok şey olmasına rağmen aldıklarıyla yetinmekte kararlılardı, bu yüzden gecenin bitişini planlamak istiyorlar ancak plan yapmaya kalktıklarında daha fazla kokain düşünürken buluyorlardı kendilerini. İsil, rahatlayabilmek için müziği değiştirdi. Dans edebilecekleri bir şeyler açmıştı, eşli dans değildi bu, ancak öyle olmak üzereydi.

Ritmin hızında birkaç dakika kalp krizine koşup dönerek dans ettiler, ikisi de birbiriyle pek ilgilenmiyor, onun yerine kendi figürleriyle ilgileniyorlardı. “Dansta düşündüğümden de iyiymişim.” Derken Beyz, sonraki adımın ne olacağını bilmiyor, ancak bunu dahi keyifli buluyordu.

Bir müddet daha dans etmelerinin ardından önce koltuğa, sonra birbirlerinin içine düştüler. İkisinin de libidosu zirvedeydi, ikisinin de kafası iyiydi ve ikisi de yalnızdı; haliyle bir şeyler yapıp eğlenebilmenin, belki kelepçeli kapının arkasını görebilmenin önünde herhangi bir engel yoktu.

Sabah uyandıklarında ikisi de hiçbir şey olmamış gibi yaparak gece yaptıklarının içinin ne kadar boş olduğunu bildiklerini birbirlerine gösterdiler. Kimsenin açıklama yapmasına gerek yoktu, buluşmaları da ertesi gün olacağından Beyz, toplanma bahanesiyle evine gitmek için yola çıktı.

Yorumlar