Diğer Ayak

            Etrafı adımlayayım diye girdiği Pazar yerinde izini kaybetmesiyle adımlarının sayısına dair fikir sahibi olmaktan uzak, etraftakilerin bağırmalarını takip etmeyi bırakmış buraya ne için gelmeye çalıştığını hatırlıyordu. Hayatının erken dönemlerinde kendi yolunu açabilmeye başlamış halasını bulacak, ondan kendisine biraz yardımcı olmasını isteyecekti.

            Önünde durduğu tezgahlardan birinde, eline aldığı meyveyle büyüleniyordu; meyvenin tüylü olmasıyla ilgili bir sorunu yoktu ancak tüylerin alışılmışın dışındaki uzunluğundan etkilenmişti. Tüylerin arasından meyvenin kabuksu dokusunu görmek için iyice eğilmiş, daha yakından bakıyordu; görmek üzere olduğu sırada dengesini kaybetmesiyle birinin üzerine düşeyazdı, hemen toparladıysa da küçük bir çarpışmayı engelleyemedi.

            Düşmemek için birbirine sarılan iki kişinin, ayrılırlarken aslında dört kolu çözdükleri bir dünyaya alışık olan Beyz, yalnızca kendi üzerinden dört kol alıp kendisinin olan iki kolu da aldıktan sonra etraftaki üçüncüyü aradı; anlık kanısına göre, karşısındaki kadının nasıl olup da bir ahtapota benzediğini anlamak için üçüncüyü aramayı bıraktı. Dört kollu süper kahramanlar izlemişti, ancak sekiz kollu bir kadınsı görmemişti hayatında. Daha fazla zaman geçmeden üzerine yığıldığı kişiden özür dilemek isteyerek konuşmaya başladı.

-          Üzerinize düşmek istememiştim. Çok özür dilerim, iyi misiniz?

-          Eee... evet evet teşekkür ederim

Karşısındakinin yüzünde gördüğü ifadenin şiddetiyle başını önüne eğince, iki kolunu almış ancak iki ayağını almamış olduğunu görerek biraz daha özür dilerken karşısındakini incelemeye, kadın mı erkek mi olduğunu anlamaya çalışıyordu; bir an bunu neden yaptığını düşününce babası canlandı gözünde, rakı bardağını tutarken serçe parmağını hep dışarıda bırakırdı. 

Portrait of a Kid in a Beret, 1892 - Pierre-Auguste Renoir
Portrait of a Kid in a Beret, 1982 - Pierre-Auguste Renoir
Received from wikiart.org

Ahtapotsu olanın arkasını dönüp gitmesiyle kafası karışık, elindeki meyveye çevirdi bakışlarını. Tezgahtardan para üstünü beklerken bu pazara neden girdiğini hatırladı; halası bir tezgahtardı. Yüzünü hatırlamadığı için onu bulamayacağını düşündü, ancak ismini hatırlayınca tezgahtarlara sormanın güzel bir fikir olacağı kanısıyla, meyveyi satın aldığı tezgahtara yöneldi, “Pardon! Acaba, Pardü adında kadın bir tezgahtar tanıyor musunuz, insan ırkından?” “Hayır.”

Rutinini tekrar etmeye başlamış, bir süredir bir ahtapotun nasıl kadın olup olamayacağını anlamaya çalışıyordu. “En azından ellerinin sayısı çok fazla, maharetli olmasıyla ilişkilendirmek geleneğe yönelik bir yaklaşım olurdu ama, bir hata arıyorsam da bu tip bir yaklaşım sergilemem gerekebilir…” ifadesiz bakışını kaldırıp tezgahtara bakınca aradığı halasını bulduğunu düşündü, karşısında bir kadın vardı. “Pardü hala?”

“Halan sana kurban olsun, Beyz?”

“Ee… evet hala, nasıls…”

“Oğlum sen ne kadar büyümüşsün, bu ne lan böyle adam da dövüyorsundur sen haha!”

Şakanın patladığı noktada Beyz, sıkılmaktan patlamıştı bile. Pardü’ye işinin kaçta bittiğini sorarak onunla bir buluşma ayarladı ve birilerini daha görme fırsatı bulmuş gibi yaparak uzaklaştı, uzaklaşırken arkasıyla ilişkilerini, bir diktatörün global haber kanallarıyla tutacağı seviyede düşük tuttu. Nihayetinde halasından yardım bile istemekten çekinmeye başlamış, bir yürüyüşe çıktı.

Yolda birilerine denk gelme havasında olmasının henüz sorgulanamamasının sebebi, evi dışında kimseyi tanımadığını düşünmesiydi. Halasını hayatı boyunca hiç görmemiş değildi, yine de yüzünü bile hatırlamıyordu çünkü onu hiç ziyaret etmemişlerdi. “Yine de bir şeyden eminim, gezegenden ayrılsaydık kesinlikle bu halama gelirdik… bazen iyi ki ayrılmamışız hiç diyorum.”

Böylece halası tezgâhı toplamadan o gezegenden ayrılmaya karar verdi.

 

Yorumlar