182

 

                Aslında Türkçe ve İngilizce konuşmak gibi, insanların çift, tek, asal gibi belirli setlere dahil olan sayıları tercih etmelerinin bir anlamı var bence. Aklımdaki anlam şu, böylece kendine hata payı bırakmak isteyen, deneyen ve yanılmaktan korkmayan herkes kendine bir yol bulabilir. Tabi, eski ben gibi, burnu havada olan ve tanrı kompleksiyle dolup taşmış bazı yargıçlar, hemen ilk fırsatta, bir dakika bile beklemeden veya derin bir nefes almaya bile ihtiyaç duymadan saatlerini çölde geçirmiş de şimdi karşısında içtiği suyu bile soğutabilecek kadar keyifli bir soğutucu görmüş gibi atlarlar.

                Atladıklarında bahsedecekleri birkaç şey olduğuna inanıyorum, bunlardan biri hepimizin ilk tahmini, etik ahlak benzeri bilimum genel geçer, aklı kafada nereye bastığını göremeyen teoriler. Bunun bir tahminden daha fazla olduğuna inanıyorum; açıkçası, çoğunun bu zırvalarını etik ahlak sınır ve sınıflandırılamazlığına dayandırdığına adım gibi eminim. Böylece herkes kendisine kaçacağı bir kapı sunabilir, eh, herkesin de böyle kapılara ihtiyacı var. Böyle kapılar ve aralığından süzen beyaz ışıklar, aslında kırmızı ışık da olabilir. Biliyor musunuz, kırmızı ışık terapisi denen bir terapi türü varmış şaşırtıcı. Üstelik daha ilginci duyduğum bazı dedikodular diyor ki kırmızı ışığı görmeyip alnınıza dayayın, yine cayır cayır çalışır. Çalışır derken de sanırım terapötik amacına ulaşmasından bahsediyorlar, korkularından arınmak mı yoksa çakralarını açmak mı o da değilse anksiyeteyi azaltmak mı, okumadan öğreneceğimi sanmıyorum, araştırmayı okumadan. Başka herhangi bir şeyi de araştırmadan öğrenebileceğimi sanmıyorum açıkçası. Kafasını deve kuşu gibi gömüp okuması gerek öğrenmek isteyenin, herhangi bir insan gibi, sokakta evsiz kaldığına kafasını önüne eğmiş ya da arkaya devirmiş bir şekilde düşünen insanlar da, kafasını önündeki laptopundan kaldıramayan bendeniz gibi insanlar da kafasını gömüp okumalı, öğrenmek için değilse de alışmak için yapılmalı bu.

                Her neyse insanların anksiyetesini veya korkularını azaltmak ya da yenmelerini sağlamak gibi bir amacım yok. Yalnızca fırsat doğurayım da balık tutmaya çıkayım diye bekliyorum ben. Fırsat doğmasını beklediğinde insanın başına ne gelir herkes iyi bilir. Asla beklediği fırsat karşısına çıkmaz. Ben de tam böyle, kuyunun başında suyun bana gelmesini bekleyen biri gibi bakıyorum, karşımdaki pencereden dışarı mı bakıyorum yoksa kuyunun dibine mi bakıyorum, kimse söyleyemez. Söyleyebileceğim tek şey bunun kamburuma fazla iyi gelmeyen bir bekleyiş olduğu. Geri dönüp baktığımdaysa kamburuma iyi gelmeyen ne yaptıysam kaçışım olmadığı için, çaresizlikten yaptım.

                Bahsetmek istediğim başka bir şey de insanlarla ilgili olmasın değil mi. Kendime mani olamıyorum, toplum doktoru gibi hissettiriyor bunu yapmak, sevmediğimi iddia etsem de belli ki bunu yapmaya bayılıyorum. Toplum doktorunu oynamaktan başka neyi çok seviyorsun, diye sorsalar sanırım cevabım, toplum doktorluğu yaparken ciddiye alındığımı görüp hemen elimin altında hazır olan pipomu tüttürmek olurdu.

                Bazen bu dünyaya neden geldiğimizin çok bariz olduğuna inanıyorum. Şöyle ki, herkesin tatmin olmak için yaptığı ayrı ayrı şeyler, birkaç kökten başkasına dayanmıyor. Diğer bir deyişle kök sökmeye gelmişiz buraya, keyfin veya hazzın köklerini söküp elimize aldığımızda tahminimce artık cennete girmeyi de, nirvanaya yükselmeyi de hak etmiş oluyoruzdur. Hayat acı çekmek, değil mi. Öyleyse bu acıyı hayat ağacına yüklemek ve onun köklerinden birkaç parça yolmak, Yggdrasill’in gölgesinde sonsuza kadar oturabilirdik, ancak bu sefer hepimizin devasa kamburları olurdu. Öyle kamburlar ki aynı sürede aynı şeyi yaparak yazmaya kalkan birinin bütün eserlerini doğduğundan beri taşısam böyle bir kamburum olurdu. Bunun yerine söylemeye çalıştığım kökleri avuçlayabilecek ya da dişleyebilecek yere kadar gelip biraz dinlendikten sonra, bir daha kambur kalmamak için, son bir kez daha asılmak. Belki daha sonra Odin gibi kendisini Yggdrasill’in dallarına asmak isteyen de olur tabi buna bir şey diyemem, kendim için de aynısını düşünebilirim. Neticede kökleri de elime aldıktan sonra bu aşamadan daha iyisini göremiyorum. Ne yapacaktım ağaca mı tırmanacaktım. 


 

Yorumlar