İkinci İlk


           

Artwork Created By: NatalieVerveArt
                Yapması gereken bir yolculuğa hazırlanıyordu çocuk. Karşılaştığı zorlukların sayısının, şimdilerde maruz kaldığına kıyasla değerinin küçülerek yok olacağından bahsediyordu babası, iki kardeşinin onu yargılayan ve dışlayan bakışlarının arasında. Böyle üstenci bir tavrın sebebi, abilerinin ilk uzay yolculuğunu yapıyor ama kendilerinin hala yapamıyor oluşlarıydı; aralarında konuşmuş oldukları için Beyz’in işi zordu. Ancak dikkatini kaybetmemesi gereken babasının işi daha zordu; oğluna tembih etmesi gerekenleri bir araya toplaması yetmemiş, bir de bunları giriş-gelişme-sonuç yaratacak bir nedensellikle sunmalıydı. Anlatacaklarından emin olsa da sıralarını karıştırmamak için zor zaman geçiren Faruk, zorlandığında gerilimi artıran diğer oğulları yüzünden bolca su içiyordu.

                Neden sonra, herkes vedalaştı; tüm hazırlıkların bitmesini takiben, vakit gelmişti.

                Bir trende olmasını isteyeceği bu yolculuk, trenlerin galaksiler arası seyahatte tercih edilmesinin birçok sebebi vardı ancak önemli olan, bir mekikte oluyordu. Önce yeryüzüne dik bir şekilde yükselmeye başlıyor ve atmosfere ulaşana kadar devam ediyordu; bu sırada gökyüzünde ilerleyen yolcular,  onlara tahsis edilen dürbünlerle izleyebiliyorlardı, böylece Beyz de uzun uzun, oturduğu koltuktan bütün ailesinin, diğer insanların, insanlığın büyük bir kısmının bir olarak dünya haline gelişini izledi. Bulutlar, sular ve dağlar da bu birliğe katılmıştı; gözünü kırpmasıyla bir damla yaş düştü.

                Kafasını kaldırıp dürbünü bıraktı ve etrafına bakındı. Pek bir şey ilgisini çekmemişti. Camdan dışarıya baktı, bu sefer dalıp izleyebileceği bir şey buldu. Galaksinin renklerini inceliyor, az önce yok olan bütün benliğini bu renklerle doldurmak üstünde çalışıyordu. Geride kalanlardan tek bir şey düştü aklına, bununla birlikte başına gelenlerin aklından birkaç saniyede geçmesi bir oldu. Üniversiteye gitmişti, bitirme projesinde danışmanlığını yapan hocasıyla, tezi konusunda tartışıyorlardı. Hocasını bilimde muhafazakarlıkla suçluyor ona bağırmaya başlıyordu. 57 yaşındaki Birsen Hanım ise çıldırmamak için bu çocuğu sırasıyla odasından ve okulundan attırıyor. Bu da, ailelerinin maddi durumunun fazla parlak olmaması mazeretiyle Beyz’e, iş bulup özgürce çalışma olanağı sağlıyor. Ailesine bundan bahsettiğinde aylarca çok sert kavgalar yaşamış olsalar da sonunda herkes bu karara kucak açtı. Nihayet, okulundan atılmasının ardından bir yıl sonra, gidiyordu. Ailesiyle ettikleri kavgalar geldi aklına.

                Gözüne ilişen, pek yaygın olmadığını ve dördüncü belki beşinci renk tabakası olduğunu düşündüğü mor rengine gözü fazlaca ilişince içecek bir şeyler istedi. Alabileceği bir otomat olduğunu biliyordu, nerede olduğunu bilmese de bulabilmesi için çıkıp koridorda dümdüz yürümesi yeterliydi; öyle yaptığında bir tane bulup seçenekleri değerlendirdi ve kahve bulmuş olmasına sevindi.

                Onları terk etmiş olmasıydı sorun. Önce düşünsel olarak terk etmişti. Söylediklerinin hiçbirine katılmayıp sürekli argümanlarla onların üzerine giderek tartışmacı kişiliğini besliyordu. Bunu bir oyun olarak başlatmasına rağmen zamanla oyun olmaktan çıktığında, birkaç aydır izlediği bir güdünün patlak verişine tanık oluyor, saldırıyordu. Sonunda hocasına saldırmış, takibinde de ailesine, onları terk etmek istediğini açık açık söyleyerek saldırmıştı. Nihayetinde bütün bu düşünsel saldırılar, onu ailesinden koparan bu mekiğe getirmişti. Kendi hayatını böyle kazanmayı istiyordu, başarısız olmaktansa korkuyordu.

                Kimseyi tanımadığını anımsadı bir anda. Birileriyle nasıl olsa tanışırım, diyerek koltuğunda galaksiyi izlemeye döndü. Hemen arkasından, otomattan soda alan kadın da aynısını düşünmüştü; geçip koltuğuna oturduğunda galaksiyi yudumlamaya devam etti.

                Ailesi tekrar aklına geldi. Kavgalardan birinde Beyz, onlara zamanı geldiğinde kendisini unutabilmeleri gerektiğini söylüyordu. Güçlü bir fikir olsa da sunumun barbar tarzından dolayı ailesi, kesinlikle karşısında durarak onu asla terk etmeyeceklerini söylüyorlardı. “Düşün artık yakamdan! Düşebilin!” diye bağırırken konuşmanın nereye gittiğini hala göremiyordu. Sonunda ailesi, boyun eğdi. Fikrini değiştiremediklerini görünce kabullenerek oğulları için ellerinden geleni yapıyorlardı; ancak, bununla iyi mi kötü mü ettiklerini anlayamıyorlardı. Dışardaki dünyada insanlara bağırıp onları inciterek bir şeyler alamadığında bu gerçekle yüzleşmesi ihtimali, babasının onu her zaman arayabileceğini söylemesiyle sorun olmaktan çıkıyordu. Böylece oğullarını en iyi nasıl hazırlayacaklarını, düşük olmaktan ziyade mütevazi bir şekilde planladılar. Ancak oğullarını terk etmeyeceklerini ikisi de biliyordu. Böylece istediğini almış olan Beyz, ikinci bir başlangıç yapacak olmanın heyecanıyla hareket etmeye başlamıştı; eksik olanları aynı gün içinde hallediyor, erken yatıp erken kalkıyor ve bir dakikasını bile boş geçirmiyor, en azından okuyordu. Gideceği yerleri araştırırken tanık olduğu bazı haberler, ilk korkusunu tetiklemişti. Ardından kardeşleri başta, eski hayatından herhangi birini görebilmesi milyonda bir ihtimaldi, gittiği yerde üç ay içinde zengin olması gibi bir ihtimaldi. O günden sonra biraz daha sessizleşti, sebebini soranlara gayet iyi olduğunu söyleyip onları geçiştiriyordu.

                Çıktığı yolculukta şimdiye kadar tek bir işe odaklanmıştı, pasif agresif olmamaya. Her şeye açık olmanın tek yolunun bu olduğunu düşünerek kendini ikna etmişti; önünde düşen bir bardağı izleyebilmek gibi bir egzersiz yapıyordu bunu pekiştirebilmek için. Bu egzersizlerinden birinde, babasına denk gelmişti. Kurduğu sistem gereği elindeki kancayla sağındaki ipi çekip bırakmasıyla birkaç saniye içinde bir bardak düşüyordu. Tam da bir bardağın düştüğü sırada odaya babası dalınca, kendini o kadar tuhaf hissetti ki bunu, bir renkle değil, birkaç kelimeyle değil, bir anıyla ifade edebildi; ilk kez mastürbasyon yaparken yakalandığındaki gibi hissetmişti.

                İzlediği galaksinin, ışık hızında süzülüyor olduğunu anımsamış, tuvaletten çıkarken anonsu duydu, “Sayın yolcularımız, koltuklarınıza geçmenizi ve emniyet kemerlerinizi bağlamanızı ısrarla rica ederiz. 90 saniye içinde bükülmeden çıkıp hedefimize varacağız.”


Yorumlar