Kapılar Kimin için Çalıyor?

 

                Tanıştıklarından beridir İsil’in ne kadar sessiz olduğunu, yalnızca yerinde konuşmakla kalmayı geri kalan vakitlerinde de fazlasıyla havalı olmayı doğal bir şekilde başardığını fark etti Frojé. Daha önce karşılaştığı havalı kadınlar, soğuk tavırlı kadınlar ve çok bilmiş kadınlar olmuştu; böylesini görmemesininse, galaksiler arası ilişkilerini fazla diri tutmayışından kaynaklandığını görebiliyordu. Eline geçecek olan her şansı değerlendirmeye dair kendine verdiği bir demecin olduğunu hatırladı, içeriğini çıkaramaması o kadar önemli değildi; asıl önemli olan bu şansı değerlendirmek istemesiydi.

                Frojé sordu:

-          İsil, bu rahatlığın nereden geliyor?

Sorunun çıkışıyla aklında kalan boşluğu anında dolduran duygu pişmanlıktı. Soru böyle mi sorulur, diye kendi kafasını dövmek üzereyken İsil, onun soru soruş şeklini döverek olayı kapattı:

-          Kadınlarla nasıl konuşacağını mı bilmiyorsun, yoksa temiz bir dayak mı istiyorsun emin değilim. Frojé’yi Fro olarak kısaltmamda bir sakınca yoktur umarım.

Yaptığı şeyin hata olduğunu anlamıştı, ama isminden son iki harfini kaybettirecek kadar büyük olup olmadığından şüpheliydi; sırf kulağa iyi geldiği için kabul ettiğini söyleyerek sorusunu hatırlattı. Yalnızca “Eee…” diyerek sorusunu yeniden yazmaktan başarıyla kaçınmıştı. İsil de bunun farkındaydı.

-          Rahatlığımda ne varmış ki? Fazla mı rahatım, bence pek de rahat birisi değilim aslında.

-          Rahatlık değil de, bu şey gibi, kendini beğenmen. Ama kendini beğenmiş değilsin, yalnızca kendine ait hissediyor gibisin.

-          Hiç böyle düşünmemiştim ama haklısın, kendimden başkasına ait olabileceğimi hayatım boyu sık sık reddettim.

-          Herkesi mi?

-          Evet. Şanslıydım açıkçası, ailem beni çocukken terk ettiği için daha bir öz bilinç geliştirmemişken kopmuştum onlardan. Böylece özüme dair bilincim oluşmaya başladıkça kendi derinliklerime gittim; tabii orda karşıma çıktılar ancak zayıflardı, anlaşılabilirlerdi.

Photo by Andretti Brown from Pexels
-          Peki en zoru hangisiydi?

-          En zoru hep ortaklar olmuştur.

-          Tabii… hayatını kurtaranlar, arkanı kollayanlar ve daha iyisi sana aşık olanlar…

-          Hepsi ve daha fazlası oldu, umarım sen beni zorlamazsın.

İsil’in aracıyla çıktıkları ışık seyahatinde geçen diyaloglarının son bulması, ilahi bir işaret edasıyla yolculuklarının da sonuna denk gelmiş, hedefe varmışlardı. Onları karşılayan görevli, anahtarı teslim alarak otoparka doğru yönelirken İsil’i de saygıyla selamlayınca Frojé’nin zihninde gizem mitleri canlanmaya başladı; ama olanlar çok açıktı. Yalnızca Frojé, hala neyin içinde olduğunu tam olarak bilmiyordu.

Girdikleri binada birkaç kat çıkıp birkaç katta yürüdüler, nereye gittiklerini anlamaması için dolanıp durduklarını düşünürken sessizliğini koruyan Frojé, yapacakları hakkında fikir edinebilmek için bir şeyler sordu. Fakat her seferinde cevabının ona gittikleri yerde verileceğini duydu. Haliyle yürürken yalnızca etrafı izleyip yakın zamanda bir daha kokain kullanıp kullanmamak hakkında düşündü, aklına nereden geldiğinden emin değildi ama yine de düşündü. Kendisi dahil en az yedi kişinin kutladığı bir olay olursa yapmaya karar verdi. Bu kadar kişiyi nereden bir araya toplayacak da onlarla kutlamaya değer operasyonları tamamlayacaktı ki?

Saygıyla karşılandıkları binadaki turlarını bitirdiklerini, geçtikleri kapının başka bir uzay gemisine ait olduğunu fark edince anladı. Doğru kapıyı bulana kadar gezmişlerdi, İsil’in hafızasının o kadar da iyi olmadığını öğrenmek için pek de doğru bir yol olmadığını düşündü. Fakat sinirlenmenin ne kadar faydasız olduğunu anımsadı, herhangi bir referans noktası kestiremediyse de bunun doğru olduğuna dair derin bir güdüsü vardı. Ancak başka bir güdüsü Frojé’ye karşılaşacağı şeye hazırlanmasını söylüyordu.

Geçtikleri birkaç kapıyla çıktıkları bir merdivenin ardından kaptanın odasına gelmişlerdi. Onları bekleyen kaptan, konuklarına içki hazırlarken kendini Frojé’ye tanıtıyordu:

-          Ben Kubat, gördüğün gibi bu geminin, bir diğer deyişle geminizin kaptanıyım. Kaptan derken, insanlara emir vermeyi sevmediğimi belirtmem gerek. Sadece işleri yolunda tutabilmek için gerekenlerin listesini bir yerlere asarım. E, ben başka gemi sürerim ama sizin başka geminiz yok, gider gelir listedekileri yapar götünüzü sağlama alırsınız.

Duyduklarına hak vermesinin yanında geminiz derken kaptanın tam olarak hangi çoğul ikinci kişilerden bahsettiğini merak ediyordu Frojé. Ona fırsat vermeden İsil araya girerek süreci hızlandırdı;

-          Bu da Frojé, sana bahsettiğim sağ kolum olacak adam. Ne becerileri var emin değilim ama göreve çıkmadan öğrenirim. Kocakırıklar’a gönderdiklerimizden hiç haber var mı sen onu söyle.

-          Hiçbirinden ses çıkmadı, bu kadar zamanın geçtiğini düşününce aklıma yalnızca bir şey takılıyor.

-          Neymiş o?

-          Millete gözdağı vermeye niye şehrin göbeğinde yakaladıklarını asmadıkları.

-          Diğerlerine yapıyorlar mı?

-          Yer yer, evet. Yani, böyle olunca ben, bizi ciddiye almadıklarını düşünüyorum. Bizim hafiyelerimizi neden asmıyorlar? Sergilesinler onları da bizim de nüfuzumuz var. Bizim şevkimizi kırmak istemiyorlar mı?

-          Haksız değilsin Kubat. Frojé, sen ne diyorsun bu duruma?

Gafil avlanınca Frojé’nin önce boğazını temizlemesi gerekti.

-          Öhm… Yani, benim gördüğüm kadarıyla durumun ne kadar içler acısı olduğunu bir kenara bırakırsak, müsait olmadıklarını düşünüyorum. Asmaya vakitleri olmamış olabilir; ya daha zor zamanlarda asmak için buzluklarda saklıyorlarsa?

Gözlerinde parlayan ümit ışıklarını Kubat, İsil’e çevirerek yeni sağ kolunu sevdiğini dile getirdi. Frojé’ye kaldırdığı kadehindekini tek yudumda bitirerek işinin başına, geminin tamiriyle ilgilenmeye döndü. İsil de görmesi gerekenler olduğunu söyleyip gidince yalnız kalan Frojé, kaptana, bir odasının olup olmadığını sordu. Neredeyse gözleri dolan adam telaşla odasını göstermeye gitti. Acele ederken anahtar deliğine sıkıştırdığı parmağı iyileşene kadar, bir daha duygusallaşmayacağına yeminler edecekti. Ama o an ufak bir kazaymış gibi davranıp odayı gezdirdi, Frojé’ye anahtarı teslim etti, tek anahtar olduğunu söyledi ve gitti. Frojé’ninse aklına ilk takılan şey anahtarın tek olup olmadığını asla bilemeyeceğiydi.  


Yorumlar