Yasak Yere Park

 İsil’e durması için bağırana kadar ki düşüncelerinden, hayatında hiç tatmadığı bir hazzı alıyordu; düşüncelerinin temizliğini çözümsel olarak nitelendirmişken Beyz, açacağı yeni sayfanın kaderini merak edip aynı kaderi tasarlayamayacak olmaktan keder duyuyordu. Yeni bir sayfa açmanın gerektirebileceklerini düşünmüş, geçmişin herhangi bir bağının olup olmaması gerektiğinde kararsız kalmıştı; pişmanlıkları taşımak, onlardan çıkardığı dersleri de arka cebinde tutmaya devam etmek istiyordu. Ancak, tecrübeyle sabit bir şey vardı, geçmişini unuttuğunda tam unutuyordu; hafızasının bozuk çalışması olarak değerlendirdiği bu durum, elini kolunu bağlamakla kalmıyor, Beyz’in geçmişe bağlılığını da mutlak bir hale getiriyordu. Örneğin babasının ona aldığı bisikleti unuttuğunda babasını unutmuyor, ama bisikletteyken düşündüklerini, tanıştığı insanları, yani bisikletin getirdiklerini de unutuyordu.

                Rutin düşünceleriydi bunlar, ancak dünün ardından hayata ve etrafındakilere bakışı değişmişti. Sebebini açıklayamadığı bir ferahlıktan bahsedince, karşısındaki rütbeli ona olanları açıkladı. Beyninin hiç erişmediği yerlerine girmiş olmanın verdiği gücün yanında hala o diyarlardan dönmemiş olmanın da sefasını sürüyor, ferahlıkla düşünebiliyordu. Hayatına dair ciddi kararlar vermenin mantıklı olmayacağını söyleyen İsil’e rağmen Beyz, eline kâğıt kalem alarak yazmaya başladı:

-          İsmini değiştir.

Bir müddet odada voltalar atarak düşündüğü, camdan ufku seyredip düşüncelerini derinleştirdikten sonra kararını ekledi;

-          Frojé. Ve aklından akanlar aktı, yalnızca aklında kalması için tekrar tekrar okumak isteyeceği özellikleri yazdı:

-          Alaycılık

-          Kaygusuz Abdallık

-          Duyarsızlık

-          Entelektüel birikim arzusu

-          Dürüstlük

Elinin altındaki listeyle ne kadar derin bir an yaşaması gerektiğini bilmiyordu ama elinden geleni yaptıktan sonra gözünün önüne gelen karede bir ateşin başında kömür yediği için tuvalete gidip bağırsaklarını, kapasitesinin üzerinde bir detayla çalıştırması gerekiyordu. Ritüelini bulmuştu, geçmişine minnettar bir vedada bulunabilmek için buzul bir gezegende yemeliydi. Buzul olmasının sebebi tabii ki kömürü yaktığınızda ortaya çıkanın tatminkâr bir sonuç olması ve Frojé’nin de yeni bir başlangıç için yemeğe ihtiyacının olmasıydı. Dahası, yapacağı başlangıcın da güçlü bir yemeğe ihtiyaç duyduğundan emindi; bütün geçmişinden beş özellik ve yeni bir isimle kurtulmak için doğaüstü bir şeylere ihtiyacı olacaktı. Ayrıca kömürün ısısına karşılık buzul bir gezegen seçerek yarattığı kontrastı düalizme yansıtıp ritüelinin başarı şansını artırmaya çalışacaktı. Harmonileri olmasa bile ne kadar çok element toplarsa o kadar başarılı olacağını düşünmesi her zaman bir hataydı; arada bir ortaya çıkardı.

Bir keresinde ortaya çıkmıştı. Giriştiği pazarlıkta karşısındakini fiyatın doğal bir yükseklikte olduğuna ikna etmeye çalışırken ağzından kaçırdığı birkaç şeyle fiyat düşmüş, pazarlığı kaybetmişti. Bu seferse kararının haklılığı sayesinde ortaya çıkmayacaktı. Niyetinin parlaklığı karşısında karma da kader de kahraman da onun yanındalardı.

The Birth of Venus, 1483 - 1485 - Sandro Botticelli
Nascita di Venere/The Birth of Venus, Sandro Botticelli, 1483-1485

Karşısındaki adamın saatlerdir ünlü düşünen adam heykeli halinde durmasından şikayetçi olmak üzereydi İsil. Kahvesinden dev dev yudumlar alıp Frojé’nin ne düşündüğünü anlamaya çalıştı önce. Kahvesi biterken kendini sorguladı, bir fincan kahveyi buna harcamıştı ve aldığı karara şimdi sinirliydi. Hızlıca öfkesini yansıtmak için ayaklandı, ama adamın yakınına gidemedi, ona bağıramadı da. İçindekini dışarı atmaya başlayabilmek için fincanı sertçe koyarak diğer eşyalarla devam etti ve bir fincan daha kahve aldı, sonunda hazır hissedince seslendi, “Kahve?”

“…”

Sessizliği bir kez daha bozdu, “Kahve ister misin?”

En azından hayır cevabı almak niyetindeydi, adam bir keşiş değildi ya duymuyor olamazdı. “Feyz miydi Beyz miydi, kahve istemiyor musun?”

Beyz ismini duyunca tüylerinin ürpermesiyle cevap verdi,

“Frojé. Ve evet kahve isterim.”

Duyduğu isme şaşırmadı, dün gece adamın halini görmüş, ne kadar yaratıcı olabildiğine tanık olmuştu. “Hangi dilde, Fransızca mı?” diye soran İsil oldu. Frojé, bilmediğini söyleyerek kalktı ve boş olan kupasıyla oraya gitti. Birer fincan kahveyi de konuşarak içtiler. Birbirlerini tanımaları gerektiği kadar tanıdıklarını düşünen İsil, karşısındakinin ne kadar fazla şey anlatmaya niyetli olsa da hiçbir şey anlatamadığını görerek şaşırıyordu. Sebebini sorunca Frojé’nin her şeyi unutma kararıyla ismini değiştirdiğini öğrendi. Elindeki listeyi görünce de ne kadar sınırlı kaldığını gördü. Altıncısının yaratıcılık olması gerektiğini söylediğinde adama üzüldü. Her şeyi tamamladığını, depar hızında ilerlemeye hazır olduğunu düşünmesinin hemen ardından eksiğini görmüştü. Teşekkür ederken mizahı da eklemeyi unutmadı. Yedi iyi görününce kağıdı katlayıp iç cebine koydu.

Isınma konuşmalarının bitmesiyle iş yapmak isteyen iki kişi kalmıştı orda. Planların tamamını öğrenmesinin ardından Frojé hazırlanmak için dışarı çıktı. Yanında para ve üstündeki kıyafetleri dışında hiçbir şeyi yoktu ve yemeğe para harcamaya başlamadan onları almak istiyordu. Yeni bir liste yapması gerekti, sonrasında İsil’e nerede olacağını, onu bir yerlere götürüp götürmeyeceğini sordu. Bulundukları yerden epey bir habersizdi. İsil de bunu yapmanın ne kadar kolay olduğunu, anlatarak gösterdi ve kendisine ihtiyacının olmayacağından emin oldu; telefon kullanmayı pek sevmiyordu İsil, kullanışlı teknolojilere karşı garip ve geleneksel bir tavra sahipti, onları sevmezdi.

Frojé, sebebini anlamadan İsil’in anlattıklarını dinleyip anladı. Sonra da buluşacakları saate kadar dışarda olacağını söyleyip çıktı.

Yorumlar