180 - gençtik yaptık bi şeyler

                 Aynı günün hala bitmemiş olması beni her seferinde yani her akşam şaşırtıyor, anlayamadığım şey uzunluğu aynı olan günlerin eskiden bir ergenin ilk seksi kadar hızlı geçmesi ve şimdiyse üzerinde çeşitli uyuşturucularla çevirmeye yakalanmış birinin vaktinin geçtiği kadar hızlı geçmesi. Biliyorum Einstein bir şeyler dedi, insan psikolojisi üzerindeki çalışmalar kesin bir şeyler açıklıyor ama hala mantığıma sığdıramadığım şey hayatımda değişen bir şey olmadan ve yıllardır önündeki havucu kovalayan bir eşek gibi aynı şeyi yaparak hiçbir şey elde edemememin bununla bir ilgisi olup olmaması. Bana sorarsanız hiçbir ilgisi yok. Ama içgüdülerim öyle söylemiyor, kesinlikle bir ilgisi olduğunu söylüyor. Eh, bunları dinlediğimde de aklıma aynı şeyleri yapmaktan bunalmış olduğumdan başkası gelmiyor; ama, bundan bunalmış olsaydım şimdiye çoktan değiştirirdim yaşamımı, değil mi?

                Neden değiştireyim ki. Kendi şartlarımda kendi şartlarımla kendim için yarattığım bu harika konfor alanını neden terk edeyim ve kendimi vahşi doğanın kollarına bir kez daha bırakayım ki, yirmili yaşlarının başında bir delikanlı mıyım ben; bilmeyenleriniz için söyleyeyim, değilim. Bu dünyadaki kendi yolculuğu adına önünde yalnızca bunamak olan birisiyim ben. Kendime haksızlık ettiğimi düşünmenize gerek yok, bunu bilerek yaptığımı söyleyebilirim. Bilerek yapıyorum çünkü böylece beklentilerimi yok edebiliyorum, tavsiye ederim. Ancak fazla sürdürülebilir bir sistem olduğunu sanmıyorum. Öte yandan da yok olan beklentiler sürdürülebilirliği artırdığı için bu yöntemi kullanmak beni hep ikna etmiştir. Tabi ki bütün bunlardan size ne, kafanızın suyunu sıkmamın anlamı ne değil mi?

                Hayatım kafaların suyunu sıkmakla geçmiş olabilir diye düşünüyorum son zamanlarda. Kesinlikle öyle oldu, yoksa illa yanımda kafası çalışan birkaç insan kalmış olurdu. Onun yerine etrafımdaki herkes ya eskiden kafası saat gibi çalışan ancak şimdi tek basamaklı sayıları toplamayı bitirdikten sonra bile bir sigara yakma ihtiyacı duyan ya da sadece ufka baktığında bir sigara içmeyi hak ettiğini düşünen insanlar. Eh, bu sayede her zaman odadaki en zeki insan olarak kalabiliyorum ve haliyle istediğim zaman çıkabiliyorum odadan. Yapması en doğru olan şeyi istediğim zaman yapabilmeye her seferinde bayılmışımdır. Sanki ne kadar doğru hareket ettiğimi yazan bir melek varmış da onu bir sabır taşına dönüştürüyormuşum gibi hissettirir hep, sürekli doğru olanı yapmam için gözyaşı dökerek beklerken melek, ben de nasıl olsa doğru olanı bildiğim ve zamanı geldiğine inandığımda yapabileceğim inancıyla her seferinde önce kendimi karanlığın, yanlışın ve yozlaşmışlığın kollarına bırakırım. Bir noktadan sonra bir insan olarak içinden çıkamayacağım bir duruma girerim tabi, işte tam bu noktada gariban meleği sevindirerek doğru olanı yapması en keyif aldığım işlerden birisidir.

                Şimdi de tam olarak bunu yapacağım ve artık sizi boşlamak yerine biraz da sizin ilginizi çekebilecek şeylerden bahsedip böylece herkesin kazanabileceği bir durum yaratmaya çalışacağım. Tabi, bu odadan çıkıp gitmek kadar kolay olmuyor, tahmin edersiniz ki. Odadan çıkıp gitmek gizemi beslemek için de eşsiz bir yol olduğu için bir anda uzun süredir inşa edilmiş olan kaosla, ya da yıkılagelmiş olan düzenle baş başa kalan ve gardı düşük yakalanan insanlar, kalkıp gidenin arkasından kendilerince senaryolar yaratırlar. Buradan sonrası insanların insafına kalmış denir, ancak bana sorarsanız bu durumları en çok besleyen şey orada çoktandır olandır. Yani gırtlağına kadar kaosa batmış olan bu insanlar, çıkıp gidenin arkasından kendi fikrimce sık sık olumlu şeyler üretmezler. Üretmedikleri olumlu şeyler de onları bulamaz. Sonuçta kendilerini de çabalamak zorunda hissettiklerinde tam sırası olan şey, o insanları izlemektir. Ancak çoktan çıkıp gittiğim için asla izleyememek içimde hep bir burukluk yaratmıştır. Neyse ki bir sapık değilim de bunun için ekstra aksiyonlar almıyorum. Bu sırada insanları izlemenin keyfiyse herkesin kendince düzeni kurmaya çalışmasında yatıyor. Kimisi derin bir nefes alır, kimisi duruşunu düzeltir, omurgasını dikleştirir, kimisiyse ayağa kalkıp bir sigara yakıp camdan ufka bakar, ancak bu sefer daha ufka bakmadan yakılan bir sigaradır bu.

                Yeterince açık olamadığıma inandığım için sizlere bunu sahip olduğum tek şey olduğunu söylediğim geçmişimden bir hikayeyle açıklayacağım.

                Yirmili yaşlarımın sonuydu, nihayet mezun olmuşum kutlamasını falan yapıyoruz üç beş kişi. Önce dışarı çıkmıştık, sonrasındaysa yeterince yorulduğumuza inandığımız noktada yalnız yaşayan arkadaşımızın evine geçmiştik. Söylemem gereken bir şey var ki gerçekten bir dâhinin estetik algısının yedirildiği bir salona sahipti bu ev, tabi diğer odalarını bilmiyorum neden bileyim. Neden sonra elimizde içkilerimiz herkes bir köşeye adeta mermi yağmurundan korunmayı denerken siperine sinmiş birer asker gibi yayılmıştı, kesinlikle kimsenin bir darbe alması mümkün görünmüyordu. Tabi ki bu sefer de rahat duramayıp bir şekilde birilerine hasar verebileceğimi gösterme arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Uzun süredir aklımda gezinip duran soruyu ortaya atarak başladım bu işe, “beyler sizce evrimin sıradaki basamağı ne olacak? Bana sorarsanız eskisi gibi açık bir şekilde pragmatist olmayacak. Nasıl ve niçin olduğunu geçtim ne olduğunu anlamamız bile o kadar uzun sürecek ki ancak evrimin daha sonraki basamağında geçmişe dönüp bunun ne işe yaradığını anlayabileceğiz.” Bunun üzerine tam da beklediğim gibi arkadaşlarımdan kafasındaki bereyi asla çıkarmayan araya girdi, “Evrimin ne olacağını bilmemizin bize ne faydası olacak ki Allah aşkına, elenip elenmeyeceğimizi mi anlayacağız, yoksa kimlere itaat edip kimleri aşağılayacağımızı mı anlamamız gerekiyor?”

                Hemen sonrasında üçüncümüz girdi söze, “Aga bilgiyi elde ettikten sonra bilgiyle ne yapacağımızı anlayabiliriz, neyiz biz allah mı. Evrimin nereye gittiğini anladığımızda bu bilgiyle ne yapabileceğimizi anlarız, anlatabiliyor muyum.” Üçüncünün konuşması dördüncüyü sıkıldığını fark edip konuşmaya itmekten başka bir işe yaramamıştı. Neyse ki dördüncü eşsiz bir düşünür olduğu için konuşmaya harika bir bakış açısı getirdi, “Abi hepiniz haklısınız ama gözden kaçırdığınız bir şey var, insanların gelişmişlik oranı ve çocuk sahibi olma oranı ters orantıyla gelişiyor. Peki bu bize ne anlatıyor? Evrimde insanın kendi sonunu hazırladığını açıklıyor. Gelişmemiş toplumlarda aileler çift basamaklı üyelerden oluşurken geleceği tasarlayan toplumlarda ailelerin üye sayılarının bir elin parmaklarını geçmemesi evrimin doğrusal değil de belki de çembersel bir hareket yapıyor olduğu ihtimalini doğuruyor. Demeye çalıştığım şu, belki de sonunda başladığımız yere döneceğiz.”

                Bu noktadan sonra herkesin kafası epey karışmıştı, dördüncünün bile. Herkesin kafasının yeterince karıştığını gördüğümde müsaade isteyerek kalkmam kafalardaki soru işaretlerinin rengini kırmızıya çevirmişti, kimisininki yanıp sönüyordu bile. Sonrasını tahmin edersiniz, yürürken tam bir sosyopat edasıyla herkesin kafasının içinde dönenleri ve bu dönenlerin doğurduğu aksiyonların dönekliğini yargılıyordum. İşte bu noktada bana sorarsanız gerçekten iyi yetişmiş bir beyin haricinde herkes, içine düştüğü kaosun doğurduğu panikle kararlar alıp harekete geçeceği için yanılmaktan ve hayallerin içine düşmekten başka bir şey yaşamayacaktır. Sadece, kaosu tanıyabilenler hayatta kalacak, ve işte bu da arkadaşlar, evrimin sonraki basamağına atılan adım.

Yorumlar