İsyanın Doğumu

             Kafasını yastığa koyduğu günden beri kaldıramamıştı. Depresyonda olduğunu söyleyenlere kulak asmak yerine başka şeylere asılmakla ilgilendi; özellikle etrafında bulduğu kadınlara. Frojé, nihayet kasasını yerleştirecek bir çatı altı bulduğundan huzur içinde depresyonun içinde regresyonlar arasında başına neler geldiğini anlamaya çalışıyordu. Hayal gücü bunun önünde gayet büyük bir engeldi, çünkü geçmişteki anılarına gitmeye başladığında işin içinden çıkamıyor, utanç üstüne utanç, pişmanlık üstüne pişmanlıkla ne özgüveni ne de düşüncelerinin sağlamlığı kalıyordu. Zihninin de ne kadar güçlü olduğunu görüyordu bir yandan; bir hedefe odaklandığında epey yıkıcı olabiliyordu. Günlerce uyudu, yalnızca yemek ve sarkıntılık için yataktan çıktı. Hazdan başka bir fikir onu yatağından çıkaramamıştı; buraya gelişinden beridir aklında sadece işleri başarmak konusundaki kaygıları ve kazandığı parayı nerede nasıl harcayacağı olduğundan yatağında uyanık olduğu zamanlarda yeteneklerini sorgulayıp bazı sonuçlara vardı; denemeden asla bilemeyeceği sonuçlar. Öncelikle tabii ki kendisini birkaç adım, muhtemelen daha fazla uzakta tutmaya karar verdi, ne kavga dövüşten ne de silahlardan anlamadığı için arkada durup reaktif üye olacaktı. Diğerleri önden hazırlıklı olabilirlerdi, ancak kendisi öyle olmayacaktı. 

 

Death of a Centaur - Wilhelm Kotarbinski
Death of a Centaur - Wilhelm Koterbinski

           

            Odasındaki akvaryumda taklalar atan balıkları izledikçe düşünmeye devam etti. Maceranın ne zaman başlayacağını merakla sorguladı, ama kimse bilgi vermediği için tahminde bulunabiliyordu, öyle de yaptı; İsil en az üç kez daha dışarı çıkıp geldikten sonra gideceklerine inandı.

            Akvaryumu üç ana rengin beşer farklı tonlamasıyla aydınlatılmış halde ayrı ayrı izlemesinin ardından farklı bir şeyin kalmamasıyla bir kuraklığın içine düştü. Aklına gelen babası, kalkıp kaptanla ve diğer mürettebatla tanışmasını söyleyince hesaplar karıştı; Frojé, iki sebeple sinirlenmişti. Birincisi, artık adı Beyz değildi, ama babası bunu kabul etmeyip ona eski adıyla seslenmişti. İkincisiyse, tam da kendisi aynını yapmak üzereyken bunları duymak biraz onu irrite ederek “Sen dediğin için değil kendim istediğim için yapıyorum” canlandırması yaratmıştı. Kafasının içinde birkaç tur dönüp babasına karşı ilgili veya ilgisiz duygularını ifade etmesinin ardından, tartışmayı terk eden biri gibi oradan ayrıldı; kafasından değil ancak odadan.

            Tuvaletlerin bile nerede olduğunu bilmemesinin yanında etrafta da gördükçe ne olduğunu, yaşını ve cinsel yönelimlerini sorguladığı şeyler oldu. Birleşmeye çalışan saksı bitkileri, kod yazarak kapıları açmaya çalışan sinekler, atını bulmaya çalışarak dört dönen Sentorlar/Centaurs. Garip bir panayır yeriydi burası, kısmi bir sirke düştüğünü görmesiyle kafasındaki izlenimleri şekillendirerek onlardan yorumlar yaratmaya geri döndü, bu yorumları kimin yarattığı belli olmamakla birlikte herkesin katkısının olduğu kesindi; annesi detayları, babası faydaları kardeşleriyse eğlencesini ve macerasını düşünürdü, zaten onların dışında da yakından tanıyıp samimi olarak kafasının içine aldığı pek insan yoktu.

            Yakınına gelen insanları genellikle taklitle özümsediğinden etrafında pek insan olmuyordu, doğru söylemekle kovulacağı dokuz köyün bu olduğuna inanmıştı. Şimdiyse bir kez daha özümseyecekti, bu kez daha farklı olmasını istedi. Her seferindeki gibi baştan savma ve eğitimsizce faydacı olmadan yapmaya niyetli, gördüklerini birleştirebileceği ve tanık olduğu her şeyi yansıtmasını sağlayacak bir teknik bulmak için gemide rastgele yürümeye başladı. Kısa bir müddet sonra yalnızca gemide gördüklerinden aradığı sentezi yaratamayacağını kabullenerek kamarasında kaptana yanladı.

            Irkı sayesinde bir empat olduğunu bilmeden kaptanla hiç derdi yokmuş gibi konuşmaya başladı:

-          Kalemin var mı kaptan?

-          Kalem mi?

-          Evet, hatırlayamayacaklarımızı ve hatırlanmasını istediklerimizi kağıtlara falan yazmak için icat edilmiş olan alet.

-          Haa! Hesap yaparken sayıları karışmaması için not alırken tuttuğumuz alet. Biz ona geldiğim yerde asla isim vermemiştik. Hep şu, o diye bahsederiz.

-          İsim vermemeyi genel olarak mı kullanırsınız?  

-          Tabii, şöyle, isimlerin özel olduklarını düşündükleri için genel şeylere isim vermeyi atalarımız anlamsız bulmuş; bize de sorgusuz sualsiz miras kalmış bu.

-          Yaşayan herhangi bir gelenek gibi.

-          Geleneği sevmez misin?

-          Pek hazzettiğimi söyleyemem. Bu kadar kalabalıklaştığımız, herhangi iki varlığın birbirini tanıma ihtimalinin arttığı bir galakside, bırakın kolektivizm oynamayı, birey olarak bile kendi tabiatını yaşatmanın imkansız hale geldiği bir zaman diliminde, geleneği epey gereksiz, faydasız hatta zararlı buluyorum.

-          Henüz çok gençsin.

Son duyduklarının ardından kaptanla işinin bittiğini görerek oradan ayrıldı, hala keşfetmek istedikleri varken geleneğin vasatlığını birilerine açıklamakla uğraşmanın, zaman kaybettirmekle kalmayıp enerji de tüketeceğinden emindi. Sohbet için teşekkür ederek oradan çıkmadan kaptanda yarattığı şaşkınlığa bir kez daha baktı; bu şaşkınlık, kibrinin göğsünü kabartmıştı.

Kabarmış göğsü inceleyerek yürürken Frojé, gelenekten ne kadar iğrendiğini düşündü; kendini bildi bileli böyleydi. Sebepsizce dikte edilen konuların hepsine karşı çıkmaktan asla vazgeçmemiş, her zaman yaratıcı ve yapıcı düşünmeyi savunmuştu; insanı, sahip olduğu doğaya karşı kör olmakla suçlardı bu noktada. Bu körlükten kaçmaya kararlıydı. Aradığını bulmak üzereydi, yalnızca tek bir pürüz kalmıştı. Geleneğin karşısındaki olarak kalabalık kitlelere çekici görünmemekten çekiniyordu. Bu sırada yürürken gördüğü üç başlı kaktüs, bir ilhama yol açtı; geleneğin yanında olmak isteyenlerin gönül tahtına oturamaması, kendisi için bir şans, kutsamaydı.

“Gelenekçilerle birlikte olursam, gelenekçilerden biri olmam eninde sonunda gerçekleşecek. Bu yüzden aklım dayandıkça, ruhum sönmedikçe geleneğe direneceğim. Bu dünyada eğer yeterince yaşlanırsam bir gün belki de kendi geleneğimin savunucusu olurum.”

           

Yorumlar